top of page

OK Zoomer: Bir arada yaşayan kuşaklar

  • Berhan Bayraktaroğlu
  • May 10, 2021
  • 8 min read

Bu bölümde kuşaklardan, jenerasyonlardan veya nesillerden nasıl isimlendirmek isterseniz, bahsedeceğim ve bu kez de bugünü ve yakın geleceği kuşaklar üzerinden okumaya çalışacağız. Özellikle Z kuşağının şaşırtıcı özellikleri üzerinde durmak istiyorum.


Kuşaklardan bahsederken öncelikle şu notu düşmekte fayda var bence. Her ülkenin kendine özgü koşulları var ve bu koşullara göre aslında kuşaklar arasında farklılıklar oluyor. 1980’de Türkiye’de doğan ve yetişen bir kişi ile Amerika’da ya da Çin’de büyüyen başka biri doğum yılları aynı olmasına karşın birbirlerinden oldukça farklı koşullarda yetişmiş oluyorlar. Hatta bunun ötesinde aynı ülke içerisinde farklı gelir düzeyinde yetişen aynı kuşağa mensup kişilerin de yaşam deneyimleri birbirlerinden farklı oluyor. Bu bağlamda stereotipiler her daim doğru olmayacak. Bununla birlikte küreselleşmenin hızlanması dolayısıyla farklı ülkelerdeki kuşakların birbirlerine daha çok benzemeye başladıklarını söyleyebiliriz. Jenerasyon teorisinin kurucularından Karl Mannheim’e göre insanlar ebeveynlerine benzediklerinden daha çok yaşadıkları zamana benzerler. Bu bakımdan benzer zaman dilimlerinde doğup dünyayı etkileyen aynı büyük sosyal olayları deneyimleyen, benzer sorunları olan ve benzer davranış biçimlerine sahip kuşakları anlayabilmek, onların personaları yani bir kuşağı temsil eden karakter profilleri hakkında düşünmek bence her ne iş yapıyorsak yapalım hala önemli.



Genel kabul gören jenerasyon teorisine göre yaklaşık 20-25 yıllık döngülerde yeni bir jenerasyonun ortaya çıktığı kabul ediliyor. Bu şekilde bakacak olduğumuzda dünyada halen hayatta olan 5 kuşak olduğunu söyleyebiliriz. Altıncısı olarak alfa jenerasyonunun da başlayıp başlamadığı tartışılıyor. İnsan ömrünün uzaması dolayısıyla tarihte hiç olmadığı kadar farklı jenerasyonların iç içe yaşadığı bir dönemdeyiz. Özellikle iş yerlerinde de farklı kuşaklar bir arada çalışıyor ve yaşanan olaylara karşı farklı yaklaşımları olan kuşakların sık sık çatıştıklarına tanık oluyoruz. Bunun daha açık bir göstergesi olarak sosyal medyada OK boomer akımıyla özellikle Z kuşağının kendilerini anlamadıklarını düşündükleri baby boomer kuşağıyla nasıl dalga geçtiklerini biliyoruz. Belki Z kuşağı da yaşlandığında onlarla da OK zoomer diye dalga geçecek yeni bir kuşak olacak.


Gözler Z kuşağının üzerinde ancak bu kuşağı daha iyi anlayabilmek için Z kuşağının etkileşimde olduğu, onların anne babaları olan diğer iki kuşağa da değinmek istiyorum. Bunlar X kuşağı ki yaklaşık 1965- 1980 döneminde doğmuş olup bugün 40 ile 55 yaşlarında olan kuşak ve Y kuşağı veya daha çok bilinen ismiyle milenyum kuşağı ki bu kuşak 1980- 1995 yılları arasında doğanlar olarak tanımlanıyor yani bugün 40 ile 25 yaş arasındakiler bu grupta olarak tanımlanıyor. Sonrasında ise Z kuşağından bahsedeceğiz ki bu kuşaktakiler de 1996-2015 döneminde doğanlardan oluşuyor ve kuşağın bugün 2021 yılında 25 yaş altındaki bireylerden oluştuğunu söyleyebiliriz.


Öncelikle X kuşağı ile başlayalım. X kuşağı baby boomer yani bebek bombardımanı kuşağından sonra gelen kuşak. Bu bakımdan ailelerin daha az çocuk sahibi olmaya başladıkları bir dönemde dünyaya gelmiş olan bir kuşak. Enovid isimli ilk doğum kontrol hapının Amerika’da 1960’ta FDA (Birleşik devletler gıda ve ilaç dairesi) onayı aldığını ve kürtajın da 1973’te yasalaştığını not düşebiliriz. Türkiye’de de 1983’te kürtajın yasalaştığını söyleyelim. Muhtemelen bu kuşağın mensuplarının büyük çoğunluğu anne babalarına kıyasla daha az kardeşe sahip olduklarını doğrulayacaktır. Bu anlamda örneğin Amerika’da sayıca da daha az olan bir kuşak X kuşağı. Bu durumun bu kuşak üzerinde doğrudan etkileri var. Mesela kendilerine daha büyük bir özgürlük ve bağımsızlık verilerek yetiştirilmişler. Bu bakımdan eğitim düzeyi olarak da özellikle Amerika’da iyi bir eğitim düzeyine sahip bir kuşak ve bugün Google, Tesla, Twitter gibi dünyanın gözde şirketlerinin yönetimleri de X kuşağı mensuplarından oluşuyor ve çalışkanlıklarıyla da biliniyor. Ayrıca dünya genelinde önceki dönemlere göre boşanmaların daha çok artığı bir zaman diliminde yaşayan ilk kuşak X kuşağı ve bu anlamda nostalji duygusu da dikkat çeken bir özelliği bu kuşağın. Bu özellikleri elbette pazarlamacılar tarafından sıklıkla kullanılıyor. Eğer nostaljik temalı bir reklamla karşılaşırsanız bunun sıklıkla X kuşağını hedeflediğini söyleyebiliriz. Bu kuşağın bir başka önemli özelliği ise büyük kurumları sarsan pek çok skandala tanık olup bu tip yapılara karşı güvensiz ve şüpheci olmaları. Otoritelere karşı bu tutum, bağımsız olma özelliği ile de birleşince X kuşağının kendilerine karşı micromanagement yapılmasından yani bir yöneticinin kişileri ve süreçleri çok detay odaklı olarak yönetmesinden nefret ettiğini söyleyebiliriz. X kuşağı teknolojideki gelişmelerin hızlanmaya başladığı bir dönemde yetişen bir kuşak ancak elbette dijitalleşmenin bugünkü kadar yaygın olmadığı bir dönemde çocukluk ve ergenliklerini geçiren bir jenerasyon. Bu anlamda internet ve web çağı öncesinde doğan, teknoloji ürünleriyle ergenlik sonrası dönemde tanışmış olan bireyler için kullanılan dijital göçmenlik kavramı bu kuşak için de kullanılabilir bence. Başka bir deyişle yirmili yaş ve sonrasında internet ve web ile tanışan, teknolojik araçların kullanımını öğrenmede çeşitli uyum sorunlarıyla karşılaşabilen, teknoloji okuryazarlığı kendisinden sonra gelen kuşaklara göre daha düşük olduğunu söyleyebiliriz. Ancak özellikle son yıllarda bu durumun değişmeye başladığı da gözleniyor. Örneğin X kuşağı kendilerinden sonraki jenerasyon olan Y kuşağına göre 2018’de sosyal medyada 48 dakika daha az zaman geçirirken bu oran 2020’de 36 dakikaya inmiş. Bir başka değişiklik de teknoloji kullanımında. X kuşağının akıllı telefon kullanımı 2015’te günlük 1 saat 52 dakika iken bugün bu değer 2 saat 45 dakikaya kadar çıkmış. Bu açıdan X kuşağının önemli bir bölümünün aslında kendilerini yeni duruma hazırlamaya çalışanlar ancak aynı zamanda değişirken eski alışkanlıklarını da bırakmayanlar olduğunu söyleyebiliriz. Analogtan dijitale geçiş devriminin tam içinde yaşamış bir kuşaktan söz ediyoruz. Bu anlamda hem fiziksel hem de dijitali bir arada kullanmış ve bunu hala sürdürebilen bir kuşak. Mesela Amerika’da yapılmış bir araştırmaya göre bu kuşağın en beğendiği 10 marka arasında hem Amazon hem de Wallmart var ilk 10’da. Yani hem yeni nesil alışveriş siteleri hem de geleneksel mağazacılık bir arada yer bulabilmiş kendisine bu kuşakta. Bu bakımdan Y ve Z kuşaklarından ayrılıyor. Aynı araştırmada en sevilen marka da Apple çıkmış ki ilk Iphone’un 2007’de yani X kuşağı 20 – 40 yaş arasında olduğu bir dönemde piyasa çıktığını düşünürsek Apple’ın o zaman kazandığı X kuşağının sadakatini halen sürdürdüğünü söyleyebiliriz.



Şimdi biraz da Y kuşağına popüler ismiyle Milenyum kuşağına değinelim. 2000 yılı bin yıl yıl dönümü civarında erişkinliğe geçen bir kuşak olduğu için milenyum çağı olarak isimlendiriliyor bu kuşak. Çin’de bu kuşağa “ken lao zu” deniliyormuş. Yani “eskiyi yiyen jenerasyon” Japonya’da ise başka bir isimle karşılaşıyoruz “nagara-zoku” yani “her zaman aynı anda iki iş yapan” anlamına geliyormuş bu da. Milenyum jenerasyonunu şekillendiren temellere baktığımızda elbette en başta teknoloji devriminin hızlanması geliyor. Koca kasalı ağır bilgisayarlardan akıllı telefonlara geçilen bir dönem bu. Ancak gerçek bir dijital yerli kuşak da değil bence. Ben de bir milenyum kuşağı olarak lisede bile fotoğraf çekebilen akıllı telefonların olmadığı yıllarda ergenliğini geçirmiş bir kuşak olduğumuzu hatırlatmak istiyorum. Bir başka önemli gelişme ise küreselleşmenin çok hızlandığı bir dönem olması. Bu anlamda bu kuşak kendisinden önceki nesillere göre farklı kültürlerle daha çok karşılaştı, daha çok seyahat etme imkânı buldu ve bunun sonucunda farklılıklara ve çeşitliliğe karşı daha hoşgörülü olduğunu söyleyebiliriz. Ben yine kendimi de bu özelliğe dahil ediyorum. Hatta bunu aradığımızı bile ekleyebiliriz. Google trendleri ile ilgili olan bir önceki yayında google’da en çok sorgulanan şeyin “neden” olduğundan bahsetmiştik. İnsanların salgına verilen isimden tutun da karşılarına çıkan birçok başka meselenin sebebini öğrenmek istediklerine değinmiştik. Hastalığa neden covid-19 deniliyor? Neden orman yangınları çıkıyor? tarzı aramaların son dönemin dikkat çeken arama tarzı olduğuna değinmiştik. Bu aslında milenyum kuşağının da temel bir özelliği. Bir şeyi yapmadan önce bunun nedenin sorgulayan bir kuşak Y kuşağı. Neden bu işi yapmalıyım ve büyük resimde bunun ne gibi bir etkisi olacak? tarzında sorgulayan bir kuşak. Hatta İngilizce Y harfinin okunuşu da why şeklinde olduğundan neden anlamındaki why generation olarak da anılıyor bu kuşak. Bu açıdan kendine güveni yüksek, soru sormaktan daha az çekinen ve eğer bir şey düşünüyorsa bunu yüksek olasılıkla ifade eden bir nesil olduğunu da belirtebiliriz. Konu bir aile kurmaya geldiğinde ise milenyum kuşağının daha geç evlendiğini –tabi eğer evlenecekse- ve daha geç çocuk sahibi olduğunu söyleyebiliriz. Yine Amerika’daki verilere bakacak olursak milenyum kuşağının %44’ünün evli olduğu tespit edilmiş ve bu oran diğer kuşaklar için onların aynı yaş aralığında oldukları döneme göre hayli düşük. X kuşağı için bahsettiğimiz otoriteye karşı güvensiz olma özelliğinin milenyum kuşağı için daha da arttığını ve otoriteye karşı agresif olmaya dönüştüğünü söyleyebiliriz. Bu noktada Y Kuşağı’nın baskın biçimde öne çıkan değerlerinden birinin adalet kavramı olduğunu belirtebiliriz. Bu açıdan Y kuşağının öncelikle yaşamın korunduğu, mutlu olduğu ve insan olarak değer gördüğünü düşündüğü bir ortamda var olmak istediğini söyleyebiliriz. Bu özelliğin bir anlamda devamı olarak iş hayatında, Y Kuşağı bireylerinin sık sık iş değiştirdiği, aynı işte çok uzun yıllar kalmadıklarının dikkat çektiğini ekleyebiliriz diye düşünüyorum bir kez daha kendimi de dahil ederek. Bunun değindiğimiz sebeplerin yanında girişimcilik ruhunun daha fazla olması, bir yere bağlı olmak istememek, daha özgür hissetmek gibi sebepleri de var. Bu noktada kurumların da Y kuşağının hayattan keyif alma felsefesini benimseyemedikleri için aslında çatışmaların yaşandığını söyleyebiliriz bence.



Ve bu noktada artık Z kuşağına geçebiliriz diye düşünüyorum. Elbette Z kuşağının en karakteristik özelliği teknolojinin içine doğmuş olmaları ve dijital teknolojik gelişmelerle birlikte büyümeleri. Bu açıdan Z kuşağı tam anlamıyla dijital yerlilerden oluşuyor. Bu kuşak için teknoloji bir araçtan öte kimliklerinin bir parçası. Bu konunun önemli olduğunu düşünüyorum. Geçen bölümde değinmiştik. Bilgiyi üretirken ve tüketirken kullanılan araçlar aslında aynı zamanda insan beyninin nasıl işlediğini de etkiliyor. Bu anlamda dijital yerli olan Z kuşağının farklı düşündüğünü ve bilgiyi de farklı bir biçimde işlediğini söyleyebiliriz. Bir web sitesinden diğerine atlamak gibi bir düşünceden diğerine rahatlıkla atlayabilen bir zihin yapısıyla karşılaşıyoruz. “nöroplastisite” olarak adlandırılan yani beynin çeşitli uyarıcılara karşı kendi kendini şekillendirebilme yeteneği açısından bakıldığında örneğin tetris oynayan 12 ile 15 yaşındaki kızların oyun sonrasında çekilen beyin tomografilerinde beyindeki gri madde miktarının bir göstergesi olan beyin zarı kalınlığında değişimler gözlenmiş. Bu anlamda bilgiyi yorumlama becerilerinin de daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Buna ek olarak bu kuşağın el, göz, işitme senkronizasyonun da çok yüksek olduğunu da ekleyelim. Bir web tarayıcısı gibi işleyen bu zihin yapısının beraberinde getirdiği başka özellikler de var. Örneğin bir yazılımın güncellenmesi gibi kendilerini sürekli geliştiren ve bu nedenle yaratıcılık yönleri de gelişmiş bir nesil. Ancak öte yandan dikkat sürelerinin diğer kuşaklara göre daha kısa olması veya tek bir konuya ağırlık vererek odaklanamama gibi daha olumsuz gibi yorumlanabilecek başka özellikler de bu zihin yapısının içerisinde yer alıyor. Öyle ki Z kuşağının dikkati dağılmadan bir iş üzerinde odaklandığı sürenin 8 saniye olduğu tespit edilmiş. Bu istatistiğin ardından sanırım youtube’un 6 saniyelik reklamlarının ya da snapchat’in 10 saniyelik story sınırlamalarının neden olduğunu daha iyi anlıyoruz. Bir bakıma dijital medyada her istediklerine her an ulaşabilme lüksüne sahip olmalarının onları daha sabırsız, sonuç odaklı ve hatta tatminsiz kıldığını söyleyebiliriz. Yeni olan hemen her şeye karşı gösterilen olağanüstü ilgiyi de bu olguyla açıklayabiliriz diye düşünüyorum. Yeni ve farklı olanı arayış bu anlamda çok yüksek. Bu özellikleri de elbette doğuştan tüketici bir kuşak özelliği anlamına geliyor. Y kuşağının farklı kültüre daha alışkın olduğunu ve çeşitliliğe karşı daha hoşgörülü olduğundan bahsetmiştik. Z kuşağında ise bu özelliğin çevrimiçi ortama taşındığını ve Z kuşağı bireylerin internet ortamında daha önce hiç tanışmadıkları kişilerle bile organize olabileceklerini görüyoruz. Birkaç sene öncesinde 2003 doğumlu Greta Thunberg’in iklim değişikliğine dikkat çekmek için 15 yaşında başlatmış olduğu okul grevi eyleminin nasıl küresel bir harekete dönüştüğünü hatırlayabiliriz. Sonrasında Greta Time dergisi tarafından “gençliğin gücü” sloganıyla yılın kişisi seçilen en genç kişi olmuştu. Bu bakımdan sivil haklara, çevresel veya toplumsal problemlere daha duyarlı ve bu alanlarda bir değişikliğe yol açmak adına aktivist faaliyetlere yatkın olduklarını söyleyebiliriz. Bu şekilde dijital olarak organize olurken öte yandan bağımsızlığına düşkün ve daha bireysel bir kuşak ile karşı karşıyayız. Dışarıda fazla zaman geçirmeyip uzaktan iletişimi daha çok tercih ediyorlar ve bu açıdan hayata karşı daha pragmatist bir tutumun söz konusu olduğu tespitinde bulunabiliriz.

Z kuşağının ayırt edici diğer baskın özelliklerine baktığımızda görsellik, hız ve eğlence temaları ile karşılaşıyoruz. Z kuşağının ortalamada günde yaklaşık 3,5 saatini video izleyerek geçirdiğini hesaba katarsak devamlı ekran karşısında geçirilen zamanın bir sonucu olarak Z kuşağı emojiler, capsler, gifler gibi görüntülerle iletişim kurmayı tercih ediyor. Hız konusunda da eşik oldukça yüksek. Bir web sitesinin yüklenip açılmasını ne kadar süre beklersiniz sorusuna katılımcıların %7’si basar basmaz açılmalı yanıtı verirken, %20’si 3 saniyeden az beklerim demiş %35 ise biraz daha insaflı davranarak 5 saniye kadar bekleyebileceğini ifade etmiş. Eğlence ise hemen her şeyle iç içe. Bilgi kaynağı olarak öğretmenin yerini internetin aldığı senelerdeyiz ve dijital yerli Z kuşağı öğrenirken eğlenmeyi, etkileşim kurmayı, öğrendiklerini yaşantılarıyla bağdaştırmayı ve gündelik yaşam deneyimleriyle birleştirmeyi; hatta neyi ne zaman öğreneceklerini de belirlemek istiyor. Bu açıdan eğlence de bir lüks değil yine kimliğin bir parçası durumunda.



Bir Z kuşağı babası olarak Z kuşağının ebeveynlerine sık sık yapılan bir eleştirinin helikopter anne babalık yaptıkları şeklinde olduğunu sık sık duyuyorum. Helikopter ebeveynlik sanırım basitçe bir çocuk sorunlarını çözebilecek olmasına rağmen çocuğa bırakmadan tüm sorunları çözme ve hemen her durumda çocuk adına karar verme şeklinde anlatılabilir. Ben bu tip ebeveynliğin sadece Z kuşağı ile ilgili olduğunu düşünmüyorum şahsen. Hatta birçok Z kuşağı ebeveyninin çocuklarını güvende tutarken onlara karar verme fırsatı verdiklerini de düşünüyorum. Bu bakımdan bir yandan teknolojinin tüm imkanlarını kullanırken öte yandan da hayatta güçlü bir duruş sergiledikleri takdirde başarılı bir kuşak olacağını ve dünyayı daha iyi bir yer haline getireceklerini umuyorum.


Elbette daha söylenecek çok şey var ama şu anda bile sanırım en uzun kayıtlardan biri oldu. Belki Z kuşağı için özel başka yayınlar da yapabilirim diye düşünüyorum. Böylelikle podcasti sonlandıralım. Umarım dinlerken keyif aldığınız bir yayın olmuştur. Baskaben podcast’i twitter’da takip edip yorumlarınızı bırakabilirsiniz ve baskaben.com web sitesini ziyaret edebilirsiniz.


Herkese selamlar, bir sonraki yayında görüşmek üzere.

コメント


bottom of page