NATO'ya Göre Gelecek 20 Yılın Bilim ve Teknoloji Trendleri
- Berhan Bayraktaroğlu
- Mar 14, 2021
- 7 min read
Updated: Apr 4, 2021
Bu bölümde teknoloji tarihi, teknoloji felsefesi üzerine bazı okumalar yaparken denk geldiğim bir rapor üzerinden giderek yakın gelecekteki bilim ve teknoloji trendlerinden, akımlarından konuşalım istiyorum.

Yakın gelecek derken de aslında gelecek 20 yıldan bahsediyoruz. Sözünü ettiğim rapor NATO’nun bir raporu. NATO’nun Bilim ve Teknoloji Ofisi birimi tarafından hazırlanmış. Tabi NATO deyince doğal olarak aklımıza savaş ve savunma sanayisi geliyor ancak aslında günlük hayatımızı etkileyen birçok gelişmenin ilk başlangıçta birer savaş veya savunma yöntemi olarak bu tip kurumlar tarafından hayata geçirildiğini biliyoruz. Örneğin doğrudan internetin kendisi bile Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı’na bağlı ARPA isimli -ki bunun açılımı da İleri Düzey Savunma Araştırma Projeleri Kurumu oluyor- tarafından ortaya atılmış ve 1969 yılında Arpanet isimli bir projeyle 4 üniversitedeki ana bilgisayarların birbirine bağlanmasıyla hayata geçmiş. Daha sonra zamanla kapsam genişliyor ve sonunda 1989’da CERN araştırmacılardan Tim Bernes Lee tarafından HTML dilinin geliştirilmesiyle kitlesel bir hale geliyor. Bu örnek gibi başka bir sürü örnek var. Konserve yiyeceklerden tutun da mikrodalga fırınlara kadar birçok buluş aslında en başta askeri birtakım gereklilikler dolayısıyla kullanılmaya başlanıyor. Dolayısıyla NATO’nun bu raporuna da ben bu gözle bakmayı tercih ediyorum.
Gelecek hakkında tahminde bulunmak gerçekten çok zor bir şey. Ve geçmişte oldukça güvenilir veya uzman olarak görülen kişilerin tamamen çuvallamış onlarca öngörüleri olmasına rağmen içimizdeki merak ve bilme isteği hatta bir bakıma başkalarında olmayan bir bilgiye sahip olma isteği ağır basıyor ve başarısız tahminlerimize rağmen devam ediyoruz sanırım. Bu başarısızlık büyük ölçüde sanırım tahmin edilmeye çalışılan şeyin kompleks bir sistem olması ve kaotik özellikler barındırmasıyla ilgili. Bu nedenlerden dolayı çok basit gibi görünen birkaç gün sonrasının hava durumu tahminlerinden ekonomik tahminlere dek öngörülen çoğu isabetsiz oluyor.
NATO raporu da bu durumu çok hoş özetleyen bir özdeyişle başlıyor. “Tahmin yapmak çok zordur, özellikle de gelecek hakkında.” Bu söz Nobel ödüllü fizikçi Nils Bohr’a ait. Raporu hazırlayan uzmanlar da bu gerçeği kabul ederek nasıl bir yöntem belirlediklerini anlatmışlar öncelikle ve üç temel özellik belirlemişler ve bunu bir çeşit filtre olarak kullanmışlar teknolojileri seçerken. Bunları gelecek 20 yılda olgunlaşacak olmak, devrimsel ve dönüştürücü özelliklerinin olması ve yeni teknolojilerin gelişmesine önayak olmak diye özetleyebiliriz sanıyorum. Bu özellikleri olan teknolojileri ise kısaca Disruptive Technology olarak adlandırmışlar. Disruptive sözlük anlamıyla bozucu veya çığır açıcı gibi anlamlara geliyor ancak ben ekonomi teorisinden bildiğim bir kavramı daha yerinde bir karşılık gibi düşünüyorum açıkçası. Bu da “yaratıcı-yıkım” kavramı. Yani mevcutta var olan yöntemleri bir anlamda yok ediyor ve yerlerine daha ileri düzey metotlar getiriyor. Buradan yola çıkarak belki bu teknolojileri yıkıcı-yaratıcı teknolojiler olarak isimlendirebiliriz. Zamanla TDK daha iyi bir isim de bulabilir belki.
Bu yıkıcı-yaratıcı teknolojilerin ortak özellikleri ise akıllı olmak, birbiriyle bağlantılı olmak, dağıtık olmak yani merkezi olmamak bir başka deyişle ve dijital olmak olarak özetlenmiş. Bunlar birbirinden ayrı özellikler değil bu arada ve birbirleriyle örtüştükleri noktalar aslında en hızlı gelişmelerin yaşanmasının beklendiği alanlar oluyor. Bu teknolojiler gelişirken de aslında yaklaşık belli bir kalıbı izliyor gibi görünüyor. Bu kalıp da şöyle çerçevelenebilir. Bu tip bir teknoloji ilk çıktığında önce çok küçük bir grup tarafından kullanılmaya başlanıyor, ardından çok büyük bir beklenti yaratıyor ve büyük bir ilgi dalgası bir hype oluşuyor bu teknoloji etrafında. Ardından ise teknolojinin bu çok yüksek beklentileri karşılayamadığı ortaya çıkıyor ve ilgi azalıyor ve sonrasında daha yavaş bir şekilde yeniden ancak daha istikrarlı bir artış dönemine giriliyor. Daha somut olması açısından belki günümüzden verebileceğimiz tanıdık bir örnek olarak blockchain/blokzinciri teknolojisinin bu kalıbı takip ettiğini söyleyebiliriz.
Şimdi biraz da bu raporda yer verilen teknolojilere ve benim dikkatimi çeken kullanım örneklerinin neler olabileceğine bakalım.
İlk teknolojimiz büyük veri ve ileri düzey çözümleme olarak isimlendirebileceğimiz Big Data Teknolojileri. Bu noktada kişisel olarak bir noktanın üzerinde durmak istiyorum. Ben veri konusuna oldum olası ilgi duymuşumdur ve gerek üniversitede ekonomi okurken gerekse de iş hayatında aslında verileri incelemeyi ve bu verilerle çıkarım yapmayı da çok severek yaptım. Ancak yüksek lisansımı büyük veri üzerine yaptığımda aslında büyük veri olarak isimlendirilen kavramın ne olduğunu daha iyi idrak ettim. O zamana dek uğraştığım verilen aslında küçük veri small data olduğunu ve büyük verinin kendine has bazı özellikleri olduğunu öğrendim. Örneğin büyük veri deyince üretilme hızı çok yüksek verilerden, çok yüksek hacimli verilerden bahsediyoruz. Mesela sosyal medya verileri veya sensörlerden elde edilen veriler gibi. Bu trendin gelecek 20 yılda 5G’nin de devreye girmesiyle ivmelenerek artması bekleniyor. Bu teknolojinin uygulama alanlarını düşündüğümüzde ise birçoğu oldukça distopik sayılabilecek uygulamalar geliyor benim aklıma. Mesela her bireyin ve her nesnenin her hareketinin dijital ikizler, sensörler ve nesnelerin internetiyle takip edilmesi ve öngörülmesi bugün bir ölçüde başlamış durumda. Birkaç sene önce Black Mirror isimli bir dizi vardı Netflix’te. Özellikle ilk bölümleri bence oldukça hoştu. Bu dizide benzer temalar işlenmişti. İzlememiş olanlar sevebilirler diye düşünüyorum. Ayrıca bir başka kolay okunabilen ve kapsayıcı bir kaynak olarak Yuval Noah Harari’nin Homo Deus Yarının Kısa Bir tarihi isimli kitabında da Dataizm dini olarak oldukça güzel bir bölüm vardı. Ve büyük verinin daha çok siyasi ve toplumsal tarafları üzerinde duruyordu. Harari üzerine de umarım ileride bir bölüm hazırlayabiliriz.

İkinci teknolojimiz bugün adını sıklıkla duymaya başladığımız ve hatta bir ölçüde biraz kandırmaca olarak da birçok şeyin önüne yazılmaya başlanan Yapay Zekâ. Yapay zeka en basit tanımıyla bir canlı zekası gerektiren bir takım işlerin makineler tarafından yapılması. Mesela tecrübeden ders çıkarmak. Yapay zekanın son dönemde bu kadar hızlı bir gelişme göstermesi de aslında büyük veri kavramıyla ilgili. Çünkü yapay zeka bu insanlara özgü olduğu düşünülen özellikleri kazanabilmek için makine öğrenmesi ve derin öğrenme olarak isimlendirilen bazı yöntemler kullanıyor ve bu yöntemlerin başarısı da aslında veriler üzerinde çalışmaya dayanıyor. Makine öğrenmesinin geçmişi daha eskiye gitmekle beraber derin öğrenme oldukça yeni bir yöntem. Ne kadar çok eğitim veriniz varsa bu veriyi işleyip daha doğru sonuçlar çıkaran algoritmalar oluşturmak mümkün oluyor. Örneğin yüzbinlerce kedi-köpek resmi işlemiş olan bir algoritma bir süre sonra çok basit bir çizimden dahi bunun ne resmi olduğunu bilebilir hale geliyor. Tabi bu basit örnek dışında benzer mantığın uygulanabileceği çok fazla alan var. İnsanların neye nasıl tepki verdiklerinin ölçümlenmesi ve istenilen sonucun elde edilmesi için kitleye uygun içeriğin oluşturulması mesela benim aklıma gelen bir kullanım alanı. Trump’ın popülerleştirdiği Fake News gibi veya Deep Fake gibi yani gerçeğinden ayırt edilemeyecek derecede modifiye edilmiş videolar veya ses kayıtları gibi medyalar bu tip yapay zekâ uygulamalarının bir sonucu olarak yapılabilir. Bunun bir ölçüde örneğini 2016 Amerikan Başkanlık seçimlerinde Facebook ve Cambridge Analytica örneğinde de aslında yaşamış olduk.

Peki büyük veri ve yapay zekadan sonra üçüncü teknolojimize geçelim. Üçüncü teknolojimiz otonomi. Burada kastedilen otonomi bir sistemin belirsiz bir durum karşısında bağımsız olarak bir karar vererek istenilen amaca ulaşması. Bu tip sistemlerin örneklerini şu anda bir çeşit insan-makine ortaklığı ile günümüzde görüyoruz. Gelecek 20 yıl içinde bu sistemlerin bağımsızlıklarını arttırmaları ve belki de tamamen kendi başlarına hareket etmeleri beklenebilir. Örneğin drone’lar bunun güzel bir örneği. Raporda verilen dikkatimi çeken örneklerden bir tanesi insanlardan oluşan güçleri tamamlayan ve insan gücü ve veri işleme becerilerinin ötesinde özellikleri olan otonom askeri güçler. Şimdi bunu görünce aklıma geçen senenin sonlarında suikasta uğrayan bir İranlı bilim adamı geldi. İddialara göre Muhsin Fakrizade isimli bu önemli bilim adamı bir aracın arkasına yerleştirilmiş olan yapay zekâ destekli bir otomatik tüfekle vurulmuş. Ayrıca eşi de kendisinin 25 cm kadar yanında olmasına rağmen bu mekanizma sadece bilim adamının yüzünü hedef alacak şekilde ateş etmeye programlanmış. Bu arada bu iddialar bbc ve newyork times gibi mecralarda da geçiyor. Tabi olayın aslı muhtemelen hiçbir zaman açığa çıkmayacak. İsrail zaten suçlamalar hakkında bir yorumda bulunmamış.
Bir sonraki teknoloji Kuantum teknolojileri. Kuantum teknolojilerini yavaş yavaş kuantum bilgisayarları haberleriyle duymaya başladık. Bu teknolojinin kuantum fiziği ilkelerine dayanarak bugün çözümsüz gibi görünen bazı hesaplamaları mümkün kılacağına, özellikle kriptografi/şifreleme alanında çözümler getireceğine inanılıyor. Bu teknolojiler başta kuantum fiziğinin kuantum dolanıklık ve kuantum süperpoziyon fenomenlerine dayanıyor. Ben bu alanda herhangi bir akademik eğitim almadım ancak sonradan okuduğum bazı kaynaklar sayesinde kavrayışımın biraz daha geliştiğini söyleyebilirim. Özellikle bilgi üniversitesi yayınlarından çıkan Vural Arı’nın yazmış olduğu Rölativite'den Kuantum'a Evrenin Gerçekliği isimli kitabı ve yine Bilgi Üniversitesi Yayınlarından çıkan Kuantum Dönemi Belirsizliği sevmeyi bize nasıl öğretti isimli iki kitabı bu alanı merak eden kişilere önerebilirim. Kuantum bilgisayarları şu an için çok az adette üretilmiş durumda ve aşırı soğuk ortam gibi oldukça özel koşullarda çalışıyorlar. Gelecek yirmı yılda bu alanda yaşanacak gelişmelerle beraber şu andaki şifrelerin mikrosaniyeler içinde kırılması ve klasik bilgisayarlarla milyonlarca yıl sürecek optimizasyon problemlerinin kuantum bilgisayarlarla rahatlıkla çözümlenmesi bekleniyor.
Raporun belki de bilimkurgu filmlerine en çok benzediği alan ise bio-teknoloji kısmı diyebiliriz. Bioteknoloji canlı bir takım hücrelerin, dokuların bir başka canlı üzerinde çalışmayı sürdürmesi böylelikle canlının daha önce olmayan bir takım yeni özellikler kazanması diye tarif edilebilir sanırım. Bu öyle bir konu ki bu yeni canlının bildiğimiz anlamda bir insan olup olmayacağı dahi tartışmalı bir konu. Örneğin raporda geleceğin askeri olarak betimlenmiş bir resim var ve bu resimde bir asker vücudunun dış kısmına monte edilmiş bir çeşit dış iskeletle performansı arttırılmış, tüm hormonal değerleri devamlı olarak ölçülen, gözüne yerleştirilen bir lens ile görme becerisi yükseltilmiş şekilde resmedilmiş. Hatta ayağının hareketiyle kinetik enerji de üretebiliyor. Biraz daha derin düşünürsek aslında bu gelişmelerin sadece fiziki geliştirmelerle sınırlı kalmayacağını ve bilişsel becerileri de arttırma potansiyeli olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Dolayısıyla sonuçta ortaya çıkan bir çeşit süper insan gibi bir varlık oluyor. Bununla beraber bioteknolojiler sadece bu tip insani geliştirmelerle de sınırlı değil. Beni şaşırtan bu alandaki bir başka başlık da bioveritabanları biodatabese’ler oldu. Bu yöntemle elektronik veriler bakteri dna’larına kayıt edilebilir hale getiriliyor ve böylece bir optik sürücüden çok daha verimli bir şekilde veriler depolanabiliyor öyle ki bir tuz taneciği boyutuna 10 filmlik veri kaydedilebiliyormuş şu anda.

Bu değindiğimiz teknolojiler dışında raporda ayrıca yer ayrılan diğer teknolojiler ise Uzay teknolojileri, hipersonik ismi verilen ve Mach 5 seviyesinde yani sesin 5 katı hızında gidebilen ve durdurulması şu an pek mümkün olmayan roket sistemleri ve son olarak yeni tip malzemeler ile 3d ve hatta 4d gibi yeni üretim teknikleri olmuş. Bu konuların da her biri bence birbirinden ilginç konular. Ben kayıt süresini daha fazla uzatmamak ve karmaşıklaştırmamak adına bunlara değinmeyeceğim şimdilik. Meraklıları rapora göz atabilirler. Podcast kaydı altına bağlantıları bırakacağım.
Genel olarak bu teknolojiler akla ilk başta bir çeşit distopik otoriter bir gelecek resmi oluşturuyor gibi görünebilir ancak ben Amerikalı tarihçi Kranzberg’in söylediği teknoloji iyi, kötü yada nötr değildir sözüne katılıyorum. Teknolojik gelişmeler başlangıçtaki amaçları aşan sosyal ve çevresel sonuçlara yol açıyorlar ve aynı teknoloji farklı şartlar altında bambaşka sonuçlar doğurabilir.
Evet, Başka Ben podcast’in ikinci bölümünü dinlediniz. Dilerim dinlerken keyif aldığınız bir yayın olmuştur. Baskaben podcast’i twitter’da takip edip yorumlarınızı bırakabilirsiniz ve merhaba@baskaben.com adresine e-posta gönderebilirsiniz.
Herkese selamlar, bir sonraki yayında görüşmek üzere!
Commentaires